Kaf Dağı’nın kapısı : Çıldır Gölü
Eski masalcılara göre eskinin de eskisinde, bugünkü Çıldır Gölü’nün en dibinde, güzeller güzeli bir kız kapatmayı unutunca, kırk burma musluklu çeşmenin bir musluğundan akan suyla koca bir şehir, bir gece karanlığında sular altında kalmış ve o güzel kadar güzel Çıldır Gölü ortaya çıkmış.
O güzelin peşinde Kars şehir merkezine 80km. uzakta olan Çıldır Gölü’ne gitmek için sabah erkenden yola koyuluyoruz. Yüzey rakımı 1900mt. olan gölün çok soğuk olacağı yönünde uyarılar üzerine çok sıkı giyinip yanımıza yedek giysiler alıyoruz.
Yolda minibüsümüzün ayazdan kristalleşen camlarını temizlediğimizde, penceremiz karla kaplı uçsuz bucaksız düzlüklere ve yüce dağlara açılıyor. Sonsuz beyazlıklarda, incecik yaban nefeslerin ayak izleriyle nakışlanan muazzam bir tuvale bakıyor gibiyiz. Çok geçmeden yöre halkının görüldüğünde şans getireceğine inandığı ilk tilkimizi ve ikinciyi ve üçüncüyü fotoğraflıyoruz. Yol boyunca tilkiler, elektrik direkleri ve biz… Arada, köy girişlerinde okula gitmek için servis bekleyen kırmızı yanaklı, gözleri gülen çocuklar el sallıyor. Onlara rağmen ıssızlık dört yanımızda.
Beyaz bir sessizlik yağıyor üzerimize. Kar tanelerinin usulca toprağa dokunuşlarını duyuyoruz. Doğunun doğusu, Kaf dağının kapısı : Çıldır Gölü naif bir aşık gibi selamlıyor bizi.
Akçakale’ye vardığımızda, yüzeyi yumuşacık kar ile örtülmüş, kalın bir buz tabakası kaplı Çıldır Gölü’nde balıkçı Hasan ile buluşuyoruz. Yılın dört mevsimi yapılan balıkçılık, göl halkı için önemli bir gelir kaynağı. Gölün içlerine doğru yürürken Hasan, kimi yerlerde dikkatli olmamız konusunda uyarıyor. Zaman zaman ayaklarımız suya battığında heyecanlansak da merakımız, devam etmemiz için ayartıyor bizi. Hasan, kalın buzu iki yerden kırarak daha önce attığı ağı sabırla çekiyor. Bir şafak balığı, bir sarıbalık, bir tatlı su ıstakozu… Toru tekrar atıp dönüyoruz. Duvarında, kutsal çobanların resmedildiği halılar asılı odalarda sıcacık çaylarımızı yudumlarken, göl halkının misafirperverliği içimizi ısıtıyor. Akçakale ve Hasan ile vedalaşıp ayrılıyoruz.
İstikamet göl kenarında öğle yemeği, menüde sarıbalık ve salata. Manzaramız, Çıldır Gölü ve fiyakalı atların çektiği afilli kar kızakları. Yemek sonrası kiraladığımız kızaklarla kalabalıktan biraz uzaklaşıp gölün ortalarına fotoğraf çekmeye gidiyoruz. Rengarenk püsküllerle, süslemelerle bezenmiş atlar, soğuk yanığı tenleriyle kızak sahipleri, göl, kar, buz, gökyüzü, yeryüzü, hepsi birbirine karışıyor.
Günün son ışıkları gökyüzünü kızıla boyarken nefesimizi kesen soğuğu da kırmayı başarıyor. Son karelerimizi alırken, ayaklarımızın altında buz kesmiş dev bir su kütlesi, göz alabildiğince ıssız bir beyazlığın ortasındayız. Doğanın gücü ve boyutlarına küçücük insan ölçeğimizle şapka çıkartıyoruz.
Nilgün Karaman